11 Aralık 2018 Salı

Yıl Yeni Geri Kalan Her Şey Aynı

Yeni yıl, yeni umutlar, yeni başlangıçlar ve iyi dilekler... Yılın Aralık ayında istisnasız değişmeyen konu. Ne yazık ki sadece yıl yeni kalmaya devam eder, herkes her şey aynı kalmasına kalmasına rağmen kendini avutur. Tabii değişir yine bir şeyler ama istediğimiz için değil, zamanı geldiği için değişirler...

Yıllar artıyor, daha dün gibiydi dediğimiz her şey dünden öncesinde kalıyor ama hafızamızda hala dün gibi kalacaklar. Umutlar, dilekler, yeni yılda şöyle yaparım, böyle şeyler olsun diyoruz ama hiçbiri olmuyor. Yaş alıyoruz, daha çok kaybediyoruz daha çok kazanıyoruz. Maddi istekler her zaman manevi isteklerden daha fazla oluyor. En sonunda yine Aralık ayı gelince ikisinden de ortaya karışık paket sunmuş olduğunu görüyoruz yılın. Daha doğrusu hayat sunuyor bunu bize. Neden geçen sene değil de bu sene sunduğu ise muamma. Bizim isteğimizle olmayacağı kesin.

İnsana bağlı değişkenler belki olur ama %100 olan görmedim. Yine de umut biterse insan da biter. Fiziksel olarak bütün olmayan insanlar umutla birlikte varlar. Aynı şekilde diğer insanlar da. Sağlık, para, başarı, mutluluk için istemek yetmiyor, çabalamak lazım. Çabalamak da bazen yetmiyor, yetmeyince senin için mezarlıkta yerini ayırıyorlar... Acı ama gerçek.

Bana göre yılın yeni olması değil efektif olması önemli. Hayata iyi ya da kötü net etki etsin, o yılı değil o zamanı hissedeyim. Yoksa gösteriş için yeni yıl karmaşasını ve şovlarını sevmiyorum. Herkes zaten bir neden bulayım da eğleneyim, şov yapayım, arkadaşlarla bir araya geleyim vs gibi düşünüyor. Kimsenin yılın 3. ya da 5. günü öğlen ne yapacağı umrunda değil. Yarın yokmuşçasına yaşayıp da yeni yılın gelmesini önemseyen tek canlı insandır.

Nasıl girersen öyle geçer... Yeni yılın olmazsa olmaz geyiğidir. Hiçbir yılım nasıl girdiysem öyle geçmedi, üzülerek de girdim mutlu olarak da. Tek bir şey bütün yılıma hükmedemedi. Hep inişli çıkışlı oldu. Artık inişli çıkışlı olur mu bilmiyorum ama buna inanan insanlar en çok önemsiyor yeni yılı. Geri kalan her şey aynı olunca da bir yerden sonra umursamıyor.

Velhasıl kelam daha çok şey yazabilirim ama yazasım gelmedi. Başlık aslında çok net anlatıyor. Yılın yeni olması dışında geri kalan her şeyin sihirli değnek ile değişmeyeceğini ya da zamanını sizin değil yılın getirmediğini özümserseniz yeni yıl sizin için çok daha iyi başlayabilir ruhsal olarak. Zihninizi yormamış olursunuz. Karamsarlıktan öte gerçeklere tutunun, kötü de olsa başka çareniz yoktur zaten. En dibi görseniz de bırakmayın, sonunda ölüm de var hayat da. En son tercih size bırakılıyor yine.





8 Ağustos 2018 Çarşamba

Kazanç Yok Kayıp Çok

Başlık ilginç oldu, kabul. Kazancın olmadığını, kaybın ise çok olduğunu anlatmak için ideal diye düşündüm.

Kazancım hem maddi hem manevi olarak yok. Kayıp da zaman başta olmak üzere insanlar, fırsatlar, hayaller vs diye uzun liste şeklinde gidiyor. Şansımın da bazı zamanlarda yarım yamalak olmasıyla iş içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Herhangi bir kaybı döndürmeye çalışırken olmayan kazancı kullanamıyorum, tekrar baştaki listeye dönüyorum sonra. Kazancın yokluğu, kaybın çokluğu artmaya devam ediyor.

Geçmiş fotoğraflara, anılara vs baktım da her zaman hayatıma biri girmiş, her zaman hayatım ortalamanın üstünde devam etmiş ta ki geçen seneye kadar. Yaklaşımlarım değişmiş, olgunlaşmış ama yapaylaşmış. Her genç gibi değişime maruz bırakılmışım ve hiç itiraz etmemişim. Kazanç olarak ortaya ne ürün ne de para koyabilmişim, kayıp olarak hem fiziksel hem ruhsal çok kaybım olmuş. Başkasının hırlayıp gürleyeceği durumlarda/olaylarda sessiz, sakin kalmışım. Büyük ihtimal yanımda olanlar ya da ortalama üstü hayat da bu yüzden. Kendimi hep frenlemişim, kendimce büyük facialarda bile frenlemişim. Zarar-kar dengesini zarara fazla vererek oluşturmuşum. Herkese içten pazarlıksız, karşılıksız yardım etmişim ama hiçbirinden fayda görememişim. Herkes kendi işine bakıp beni unutmuş. Bunlara sitem ya da isyan diyebilirler, ben durum tespiti yapıyorum. Herkesi laptop ekranından görüp yargılayacak ne hakimlik yeteneği var bende ne de avukat. Kimseyi savunmamış ya da suçlamamışım olanlar için, yaptıklarımda yanlış ya da saçma olduğunu bile bile yapmışım. Şimdi olsa yapmam belki, çocukluk değil ilişkilerin ve hayatın gidişatı böyleymiş.

Olduğum yerden kurtulmak için, bu gazla okulu erken ve çabuk bitirmişim. Sabır testi insanlardan geçmişim ve sabrın gerçekten herkese eşit miktarda verilmediğini tescil etmişim. Ortaya hala anlık veya geçici kazançlar koymuşum, hala milletin ağzını bükememişim. Kıskançlıktan çatlatamamışım, hala konuşmaya ve içlerinden saçma sapan konuşmaya devam etmişler. Neyse ki çoğu hayatımda yok, ben çıkartmadım. Onlar da çıkartmadı, hayatın olağan akışı sağolsun bağlantıyı tamamen kopardı. Şimdi istemem öyle kişileri de zaten, o yüzden durgunum. Aile ile problemlerin en büyüğünü yaşayıp suçlu olmuşum. Ailede müebbet ile cezalandırılmışım, yetmemiş iş somuta dökülmeye çalışılmış. Ben ruh sağlığım için ekstra ilaçlara başvurmamışım.

Hastane ve doktor delisi, pimpirikli denmiş oysa ki sağlıklı olmaya çalışmak için bir yerimi yırtarken kimseden destek görememişim. Çabalarım yetmemiş, normal doktora giderken bile iplenmez olmuşum. Millet antidepresanları ekmek arası gömerken benim fiziksel acılar batmış. Çok da umrunda değil ama değer verdiğim insanlar da gelmiş buradan vurmuş. Hastanede yaşlı amcalardan ve teyzelerden daha bitik halde bulmuşum beni ama yine de algılarımı kesen ve ruha çeviren ilaçlardan içmemişim. Hep sorun ve hastalıklı görülmüşüm, sağlıklıyken bile laf yemişim. Millete yine karşılıksız hasta olarak yardım etmişim, pimirikli olmuşum yine.

Hep sorun benmişim, ''intihar edeyim de siz de ben de kurtulayım'' dememe rağmen allah'ın beni insanlarla ve süründürecek olaylara sınadığına inanmışım. İşlerim rast gitmemiş, başarının kıyısından köşesinde dolaşıp tadımlık alıp başarısızlıktaki köşeme geri dönmüşüm. Boksta sayılmadan pes etmiş gibi vazgeçmişim her şeyden. Kimseye yaranamamışım, kimsenin gözünde iyi bir insan olamadım. Bunu çok da dert etmedim ama bazen gereksiz yere üzülüp üstüme oynanınca ruhum bağırmış.

Sonuçta ilk başa dönüyorum yine: Kazancım yok, kaybım çok. Hem de anlatılmayacak çok bu iki liste. Adaletin terazisi gibi dengede tutamadım. Denge benim işim değil ama iyiye daha fazla şey koyabilirdim. Sonunda ben kaybetmeyeyim de kim kaybetsin? Kabullenmişliği sevmem ama görünen köy kılavuz istemez. Kimsenin de kılavuzum olmasına gerek yok, çünkü kendilerini yargılayamadılar beni yargılamaktan. Umarım herkes bu kazanç-kayıp analizini yapıp eleştirisini yapabilir.

30 Ocak 2018 Salı

Uyan Süpermen Daha Uçacaksın

Yaklaşık 3 yıl yazmamışım buraya, wordpress'e yazıyordum yazacağım zaman ama içimden yazmak geldi. Başlık olarak da Organize İşler filmindeki efsane repliği uygun gördüm. Onun hakkında yazacağım, filmi izlemeyenlere de öneririm.

''Uyan Süperman Daha Uçacaksın'' lafı çok vurucudur filmde, daha çok laf vardır da ben buradan yola çıkarak bir şeyler anlatacağım. Bu lafa gelmeden önce insanların geçiciliğinden yaşananların ise kalıcılığından bahsedeceğim. Evet, insanlar geçici. Süreleri var herkesin, belki 1 ay belki 3 yıl belki de 1 hafta ama hepsi bir süre sonunda hayatından çıkıyor. Tabii bu kişiler hızlı tanışılan ve kaynaşılan kişiler. Bir kişiyle arkadaşım, dostum, sevgilim dersin ama hayatından çıktığını geçmişe(tabii geçmişi silmeyip tutuyorsan) bakınca hatırlarsın. Ben normal şartlarda sanal alemde ya da gerçekte bir iz, konuşma, geçmiş, yaşanmışlık varsa kimseyi silmem ve saklarım. Sonra dönüp bakarım ve o zaman ne yaptığımı hatırlarım. O zaman böyle olaylar yaşamışım, böyle konuşmalar yapmışım diye ve değiştim mi diye sorarım kendi kendime. Cevap her zamanki gibi hayır olur, çok da değişmemişim, aynı yerde farklı şekilde sayıyorum sadece. Zaman, mekan ve kişiler değişmiş ama kişilerin hayatımdan girmesi ve belli bir süre sonra çıkması değişmemiş. Kişilere bağımlı olmamayı öğrendim o yüzden, can ciğer dediğiniz kişilerin de elbet bir süresi var ve siz o sürenin bittiğini ve hayatınızdan çıktığını çok sonra geçmiş aklınıza gelince hatırlıyorsunuz. İnsanlar gerçekten geçici, anlam yüklediğinizde veya evlilik gibi beraberlik olduğunda bile geçici eğer hayatınıza girişi çıkışını garantileyecekse kesinlikle çıkıyor. Balık baştan kokar misali girdiğinde bir gün çıkacağı bellidir ama siz çıkacağını düşünmezsiniz. Ölene kadar bir şekilde hayatınızda olduğunuzda emin olmak istersiniz. Herkese rahat ettirir bu durum, benim rahat etmeye ihtiyacım yoktu çünkü hayatımda hiç rahat olamadım ben. Bu giriş ve çıkışlar kaostan, karmaşadan ve en önemlisi de zıtlıktan kaynaklanıyor. Hayata giren insanlarla bir şey zıtsa veya tam uyuşmuyorsa kesinlikle irtibat bir gün kopacaktır ister sevgi olsun ister dostunuz olsun. İnsan doyumsuz çünkü, zıtlığınızın olduğu yeri kapamak için başka biriyle konuşacak ve o kişiyle ilişkiyi ilerletip sizle önce konuşmayı azaltacak en sonunda da belli bir süre sonunda hayatınızdan çıkacak. Çıkarken belli edince üzülüyoruz ama belli etmeden çıkarsa fark etmiyoruz bile. Burada da insanın ikiyüzlü olması devreye giriyor. Çok ikiyüzlüyüz, bu devirde hayatımızdan çıkana elveda bile demiyoruz.

İşte bu uyan süpermen, daha uçacaksın lafı tam bunun için. Biz kendimizi süpermen olarak görüyoruz, hayatımızın süpermeni biziz, eksiklerimizi tolere etmeyip yerde yürürken uçuyoruz sanıyoruz. Jetonumuz geç düşüyor ama kendi toz pembeliğimizde yaşayabildiğimiz kadar yaşıyoruz. Oysa bizim dışımızda dünya çok sert bir şekilde dönüyor ve kazıklandığımızı, bizi dolandırdıklarını ve hayatımıza kim girmiş ya da çıkmış fark etmiyoruz. Uyansak bunun farkına varacağız ama uyanmak işimize gelmiyor. İnsan olumsuz bir şeyi göz göre kabul etmez gelmesini, sürekli pasif davranır ona karşı.

Ben de hiç açık gözlü olamadım ne insanlara ne olaylara ne de hayata karşı. Hep kendim oldum, hiç ortama göre davranamadım. Bilinçli ya da bilinçsiz kimsenin hayatına girip isteyerek çıkmadım. Ben ki bütün geçmişi saklayan adamın bilerek çıkması imkansız zaten. Ne yapmam gerekiyorsa görev adamı olarak er ya da geç yaptım ama çoğu girişimim başarısız oldu. Kötü yola girip kolay yoldan para kazanamadım, çünkü hamurumda yoktu. Filmde Tolga Çevik'in dediği gibi ben nerede bir cenaze görsem yardım ederim, safım çünkü. Cenazedeki insanların cüzdanlarını çalamam, kredi kartlarıyla oynayamam. Para basamam, hırsızlık hiç yapamam. Elimden pek bir iş gelmez, kafamı çalıştırarak sorunları aşarım. Sağlık sorunlarında yılmadan uğraşırım ama onda da başarısız olurum ve bir gün bu başarısızlığımın sonucu olarak hayata veda edeceğimi biliyorum. İşte en azından burada uyandım ben, gerçeği biliyorum. Kendi toz pembe dünyamda yaşayamıyorum, kimse bana o toz pembe dünyayı oluşturmadı ama karanlık dünyaya da atmadı, iterek beni yalnız bırakmadı karanlık dünyada. Kendimin süpermeni olmaya kalkınca hayat çok güzel cevabını verdi ve oturttu beni yerine. İnsanlara zerre zararım dokunmamasına rağmen alaya alıp dalga geçmeye çalışanlar da oldu bilerek ya da isteyerek zarar verenler de. İyilik kazanmadığını anladım, orada da uyandım. Uçma kısmı ise hala sıkıntılı. Uçmak istemiyorum, ayaklarım yere bassın istiyorum ama ayaklarım sakatlandı. Ne yapsam ters döndü. Başkası olsa karanlık dünyaya girerdi ya da kendini öldürürdü sanırım. İşsizlikle boğuşurken, yeteneğimi köreltirken sağlıkla uğraştım. Doktorlara hastalığımı söylemeden bıktım, çok araştırdım ama boşa araştırdım. İlacını bulsam kendim uygulayamazdım ama içimdeki şüpheleri yok etmek için araştırdım. Kararsızlıkta çok kararlı olmam ve en küçük şeyden bile mutlu olmama rağmen en küçük şey bile mutsuz etmeye başladı. Depresyona girmedim ama sürekli depresyondaymışım gibi muamele edildi. Kimsenin umrunda olmamama rağmen sanki umursuyorlarmış gibi davrandılar. Hayatımdan çıkan insanlar palyaçoların çocuklara seslenmesi gibi seslenip geri gidiyorlardı. Yolunu bulanlara bir şey demiyordum ama yolumu kaybetmiştim ben. Dürüst, olduğun gibi görünen, içi dışı bir, kimseye zarar vermeden bu ülkede ve hayatta hiçbir şey olamıyorsun ve bir yere gelemiyorsun. Herkes seni düşünüyormuş gibi davranıp aslında dedikodunu yaparken bile sen onlar hakkında hiçbir şey demiyorsun saflığından. İyi insan olmayı ben istemedim ama bana ters gelen hiçbir şeyi de yapmadım, yapmayacağım da bundan sonra. Atak olmayı cingözlükten başka şekilde beceremeyenlerin akıllarına da ihtiyacım yok. Ataklık illa cingözlük yaparak illa oradan girip buradan çıkmak ve ağzının iyi olması değildir bana göre, ruhen ataklık da çok önemlidir. Ruhen uyanabildiysen ve süpermensen dünyaya bir iz bırakabilmelisin. Birisini kurtarman gerek ya da kötü birilerini yenmen lazım yoksa süpermen olmanın anlamı yok.

En son süpermen olmadığımı ve yarı uyanık olduğumu anladığım an gecenin soğuğunda dışarıda olmak ve en yakınımdakilerin artık en uzağımda olduğunu anladığım ve birçok gerçeği gördüğüm andı. Süpermen birisini kurtarırken dışarıdan bakan adamdım, yalnız başına çatıda oturup gökyüzünde onları izleyen. Kimseden taraf olmayan, kendi yolunu kimseden taraf olmadığı için bulamayan. Kimseye farklı görünmediği için ekstra özelliği olmadığı düşünülen sıradan, saf ve içi iyi insan isteğiyle dolan biri. Benim orada olmam ile cansız bir eşyanın olması arasında farkı yoktu. Müdahil olsam belki ölebilirim ya da yaralanabilirim ama benim o ihtimali göze almaya artık ne ruhen ne fiziken halim kalmıştı.

Siz çatıdaysanız ve hiçbir şey yapamıyorsanız en kötü çatıdan atlayarak intihar edin, belki kabustan uyanırsınız. Ben kabusa sıkışıp kaldım ve hep uyanık olduğum için beynimden kabus görüntüsü gitmiyor... Umarım siz kabus görmezsiniz. Uyanın ama uçma mesafenizi iyi ayarlayın ve ne olursa olsun önce kendiniz hayatta kalmaya çalışın süpermen olduğunuzda. Başka birini kurtarırken hayatta kalamazsanız ikiniz de ölürsünüz...

16 Eylül 2015 Çarşamba

Hayat Çok Kısa Değil Aslında

''Hayat kısa, kuşlar uçuyor'' derler ya, aslında hayat yaşayabilene çok uzun, hiç de kısa değil. Daha doğrusu hayat dediğimiz şey yaşadığımız ve yaşamadığımız anların toplamı ise yaşamadığımız anlar hayatı uzun yapan temel neden.

Hayat yaşayabilene çok uzun, neden? Sen hiç yalnız kaldın mı üst üste geceler boyu ya da herkesin uyuduğu tek bir gece? İşte o gecede yaşadığın, yaşamadığın, düşündüğün ve düşünmediğin şeyler hayatını en az 2 gün uzatıyor. Geçmiyor saatler, zaman geçiyor ama senin için 5 saniye 5 dakika gibi geçiyor. Görece yavaşlıyor senin ekseninde zaman ve hayat sana hiç de kısa gelmiyor.

Daha ne çok yaşanacak aşklar, heyecanlar, zevkler ne gidilecek yerler ne yaşanmasını içten ice istediğin şeyler var. 20'li yaşları yarıladığın ve bitirdiğin zamandaki şeyleri düşünebilirsin ama kim 5-10 yıl ve daha uzun süreli zamanlarda ne olacağını kestirip kendini ona göre hazırlamış ki? Kim planını yapmış ki. Hayat belki güzel şeyleri yaşamak için kısa olabilir ama 70-80 yaşındaki dedeye, nineye bi soralım hayat çok mu kısaymış onlara? Elbette değil, o kadar devir ve hayat yaşamışlar ki, yüzlerindeki çizgiler belli ediyor hepsini. Biz ise kendimizi kandırıyoruz hayat çok kısa diye, yaşayabilene çok uzun. Kendinin ve hayatın şu an aktığının farkında olan herkes 5-10 yıl sonraki şeyleri düşünmez. Sadece şu anı düşünür. Doğum günleri gelenler -özellikle 20'li yaşlardaki çoğu kişi- yaşlandığını düşünüp üzülür. Aslında hiç yaşlanmadılar, hala genç kategorisindeler. Geçmişte yapamadığı şey için üzülür çoğu ama pişmanlık da bir yere kadar. Hayat süprizlerle dolu, kimse %100 beklediği hayatı beklendiği gibi yaşayamayacak, sen de yaşayamayacaksın diye üzülme. Çünkü ilk değilsin. Herkes seninle aynı durumda.

Hayattan zevk almak önemli, bir şeyi çok düşünmez zevk almayı örseler. Edebiyatı sev, insanı sev, kendini sev. Sana ne kendini sevdiriyorsa, onu sev. Pollyanna olma ama, gerektiği yerde kendin için sorumluluk al. Hayatta güzel şeylerin yanında kötü şeyler de var, ying-yang gibi iç iceler. İnsan saniyelerle değişir ying-yang'ın içinde, bir iyi olur bir kötü olur. Önemli olan stabilitesini korumasıdır bunlar olurken. Yaşarken yaşa, henüz ya da hiç yaşayamadığın içinse endişelenme. İlla ki o olmasa bile onun benzeri bir olay olacak.

Yaşadığımız anlar kadar yaşamadığımız anlar da önemli demiştim. Yaşamadığımız anları yakınımızdaki insanlar yaşayabiliyor. Bazen sevindirici bazen hüzün dolu, ne fark eder? Sonuçta hayat devam ediyor, kum saati akıyor. Sen istersen kum saatini boz, istersen kır. Başka yerde başka bir kum saati akmaya devam ediyor. Ortalama insan ömrü, hastalıklar, başka diğer etkenler herkesi ne kadar etkilerse seni de o kadar etkileyecek. Ne kadar değer kattıysan hayatına, ne kadar kendine göre anlamlandırabildiysen hayatını o kadar yaşamışsındır. Böylece hayat isterse kısa isterse çok kısa isterse de uzun veya çok uzun olsun -tabii ki sana göre- hiçbir zaman hayat kaygın olmaz.

Kişisel gelişim yazıları veya kitapları gibi oldu ama kişisel gelişim kitaplarından, yazılarından nefret ederim. Benim burada belli bir amacım yok sana bu yazıyı okuturken. ''Şöyle ol, böyle ol, hayat koçu gibi tavırlar'' ve niceleri gibi bir düşüncem de yok. Hayatı kendi penceremden özet geçmeye çalıştım. Kişisel gelişim kitabı veya yazısı okumadan kendi olabilen herkese de büyük saygım ve sevgim var. Son olarak, hepimiz ileri yaşlara gelmeden kendimizin ve hayatımızın kıymetini biliriz umarım.

26 Temmuz 2015 Pazar

İstediklerimiz Olsaydı

İstekler, hayaller, gerçekleşmesi zor olan dilekler... Ya bunların hepsi gerçekleşmiş olsaydı, ne olurdu? Şimdiki yaşadığımız hayattan daha mutsuz ve kaos dolu bir hayatımız olurdu.

Bir düşünün. İstediklerimiz, hayallerimiz, dileklerimiz belirli bir süre sonra gerçek olsaydı ilk önce doyumsuz biri olur çıkardık. Bir elimiz yağda diğer elimiz balda, gözlerimiz bambaşka yerde olurdu. Hayal etmenin önemi kalmazdı, nasıl olsa oluyor. Hayatı boyunca çalışmak zorunda olmazdık ama her şey ayağımıza bile gelmediği için mutsuz olacaktık. İnsanoğlunun istekleri ve hayalleri sınırsızdır. En önemlilerinden biri de paradır. Para akışı çeşmeden akan su gibi olsaydı, doyumsuzluğu yaşardık. Her şeye sahip olabilirdik, hatta satın alınmayan aşka bile. Düşünsenize, sadece sizin istediğiniz oluyor. Yanınızdaki adam sizden daha kötü bir durumda oluyor. Tabii, siz kral olacaksınız yaşadığınız hayatta ama bu hep öyle sürmeyecek. Bir süre sonra örnekleri olduğu gibi mutsuzluktan intihar bile edebilirsiniz. Bu en kötü senaryo, kendinize iyi gelmeyeceği ise en basit gerçek.

Hayal etmesi daha güzel, tabii %100 gerçekleşmese bile belli bir kısmı gerçekleşirse mutsuzluk kısmına geçmeden mutlu mesut yaşayabiliriz. Küçük sürprizler olmuyor mu hayatta? Oluyor ama insan küçük sürprizlerin, mutluluklarla yetinmez, yetinemez. En büyüğü olsun ister. Para dahil istediğimiz eşyalar, giysiler, teknolojik ürünler ve niceleri bizimle olsaydı alışveriş ve birçok kavramı lugatımızdan silmemiz gerekirdi.

Ben hayatım boyunca şimdiye kadar hayal ederek, isteyerek, dileyerek geçirdim. Hala hayal ediyorum. Her seferinde olmuyor. Bu sefer daha güzel yenil lafının ''bu sefer daha güzel olmasın'' versiyonuyum adeta. Her olmayıştan sonra bir süreç geçiriyorum. Duruluyorum, sonra yine devam ediyorum.

İstediklerim, hayallerim olunca bir anlamı kalmayacak, anlamsızlaşacak hepsi. Onlara ayırdığın zamana acıyacaksın, kendi kişiliğini bile kaybedeceksin belki ilkelerin dahil. Olay sadece maddi değil, manevi olarak da aynı şeyler geçerli. Sevdiğiniz biri sizi hiç zorlamadan, hiç uğraştırmadan hiç kara kara onu düşünmeden sizi sevseydi, yanınıza gelseydi onun bi anlamı olmayacaktı. Oysa ki uğraşıp çabalayıp türlü yolu denedikten sonra olursa o sevinci, mutluluğu sanırım hiçbir şeye değişmez kimse. Sevmediğiniz insanlardan, hayattan, yaşama biçiminden sıyrılmak o kadar olsaydı kurtulduktan sonra yine mutlu olamayacaktınız.

''Hayallerini gerçekleştirdi'' derler ya hep, koskoca bir yalan. Hayalini gerçekleştirmedi, hayallerini gerçekleştirdiğini sandı sadece. Üçüncü bir kişi, o kişi hakkında hayallerini belli kalıplara bakıp hayallerini gerçekleştirdi kanısına varamaz en başta. Kişinin tek hayali ya da kafasındaki hayal araba, aşk, bambaşka bir hayat, para, maddi ve manevi türlü şey değildir, bunların yanında ileride gerçekleşecek bir şey daha vardır ama ilki olunca ikincini unutur. Ben ilkini bırak sıfırıncı sıradakini bile gerçekleştiremedim. Her şey adım atmakla başlıyor, destekle olmasa da olur. Yalnız olmazsanız, biriyle hayalinize/istediğinize/dileğinize giden yolu paylaşırsanız daha kolay ulaşacağınız kesin ama tek başına da başarılamayacak bir hayal yok, ütopyalar hariç.

Sonuç olarak, istediklerimiz olsaydı biz ''biz'' olamazdık, başka bir insan olurduk. Ben yine hayal etmeye, istemeye devam edeceğim. Siz de devam edin. Eğer istediklerimiz/hayallerimiz ''gerçekten'' gerçek bir biçimde olursa o zaman anlamlı bir şekilde başarmanın tadını çıkarabiliriz. İlki gerçekleşirse eğer ikinci için ertesi gün yolu yürümeye devam edin. Pes etmek en azından bu kulvarda yok. Ben çok pes ettim, çok kez de salladığım beyaz bayrağı indirip ''devam'' dedim. Darısı herkese.

Not: Bolca genelleme yaptım yazımda, blogumda ilk defa bu kadar genelleme yaptım ama geniş çaplı anlatmaya çalıştım.

23 Temmuz 2015 Perşembe

Bir Kız

Bir kız gecenin karanlığında birini bekliyor... 
Belki de hiç gelmeyecek birini. Alacakaranlıkta hiç korkmuyor kız. O karanlığa inat üstünde bembeyaz elbisesi, dik duruşu ile bekliyor. Önünde zamanından bir otomobil duruyor, içinde kimse yok. Sokağı tek bir sokak lambası aydınlatıyor. Otomobile doğru yöneliyor, sanki otomobil onu beklediği kişiye götürecekmiş gibi. Hayatı tehlikede olma ihtimaline karşın hiç korkmuyor, sessizliğini bozmuyor ve adım atıyor. Üzerindeki beyaz elbise gelinliği andırıyor. Evlilik değil de sanki beklediği kişi onun en çok bu elbisesini seviyor. O yüzden giymiş elbisesini. Kısa saçları, uzun saçlı kadınlardan daha dikkat çekici. Yüzünü saklıyor, arkadan bir prensesi andırıyor. 

Otomobil kız kendisine çok yaklaştığı anda gidiyor, içinde hala biri yok. Kız şaşkına dönüyor. Sokak lambası sönüyor ve karşısında beyaz bir ışık beliriyor. Ölen sevdiği bir anda ona görünüp gülümsüyor... 





24 Mart 2013 Pazar

Yol Ayrımı

Her insan yol ayrımında istediği yola sapar ama yol ayrımının çok sonra farkına varır. Kararsızlar Cenneti diye bir yer yoktur aslında. Kafamızdaki ütopyalardan biridir sadece.

Ben kararsızlar cennetine gitmedim, arafa düştüm. Yol ayrımında düz devam ettim azınlık gibi. Kaderin süreklediği yere gittiğinde her şey olabilir. Plansız, programsız yaşaman gerekir. Şimdiki aklım olsa yol ayrımımı kendim yaratırdım. Yol ayrımını kendi yaratanlar mutludur gerçekten, diğerlerine benzemezler. Şansa inanmazlar, kendi açtığı yoldan devam eder. Nasip olmadı bize özgün, kendi yol ayrımımızdan gitmek. Oturup ağlayanlar, amacını çöpe atanları görüyorum. Ben yapamayacağım galiba onu, yine düz devam edeceğim dümdüz... Uzun ince bir yoldayım rehbersiz kılavuz, gidiyorum yala yalpa...