5 Ekim 2012 Cuma
Hayal Gemisi
Ben bir hayal gemisinde kaptanım. Sonsuza uzanan okyanuslarda pusulasız geziyorum. Mürettabım var, hepsinin birbirinden farklı ve güzel hayalleri olan. Yolculuktan olsa gerek yavaş yavaş hayallerini kaybediyorlardı. Kara görünmüyordu, hava kötüydü. Kara bulutların eşliğinde ilerliyorduk.
Bu gemide mürettebat dahil geminin bir bütünü hayallerden oluşuyor. İnsanlar gerçeği bir yana bırakıyor, hayalleriyle süslüyordu gemiyi. Bayrağımızda herkesin bir katkısı vardı. Gören ''yabancı sulardasınız'' diye uyarabilirdi. Yolcuları değil ''hayalci''leri taşıyordu okyanus üzerinde. Dizaynı da değişikti, alışagelmiş gemi dizaynında değildi. Kendisiyle hayallerine doğru giden insanların istediği şekilde düzenlenmişti.
Tek sorun vardı, o da hayalleriyle beraber kaybolmalarıydı. Sevdiklerine ve yakınlarına ulaşabilecek bir araç yoktu. Hoş, olsa da okyanusun ortasında işe yaramazdı. Yaşamalarına yetecek kadar yiyecek ve içecek stokları vardı. O yönden çok sıkıntı çekeceğe benzemiyorlardı, en azından şimdilik. Kimse beş saniye sonra ne olacağı hakkında en ufak bir şey dahi bilmiyordu ama hayalleriyle avutuyordu kendini. Süprizleri hayallerden daha çarpıcı olacağına inanıyorlardı, bekliyorlardı o yüzden.
Hiç kimse gerektiğinden fazla konuşmuyordu gemide. Sessizliği havadaki kuşların sesleri ve arada sırada konuşanlar bozuyordu. Kimse ne diyeceğini bilmiyordu. Kaptan olarak duruma el atmamın zamanı gelmişti. ''Hepiniz buraya bakın!'' diyerek dikkati üstüme çekti. Onlarca kişi bana döndü, ne diyeceğimi merak eder halde. ''Herkes sakin olsun, bu kötü havadan ve bitmek bilmeyen okyanustan kurtulacağız. Ben inanıyorum, siz de inancınızı kaybetmeyin. Hayalimiz kadar kuvvetli olalım. Kara görününce çok mutlu olacağız'' diye kısa bir konuşma yaptım. Umut aşıladım adeta. Herkesin gözleri parıldadı. Ben de pozitif duygularla doldum. Dümenin başında gemiyi kontrolümün altına aldım. Tam gaz gidiyorduk. Önümüze buzdağı çıkmazsa böyle gidecektik. Okyanusta bu kadar yalnız olacağımızı düşünmemiştim hiç. Aslında okyanusta olacağımı aklımdan bile geçirmiyordum. Görebildiğimiz yerlerde sadece biz vardık. Saatler günleri kovaladı ve sayamadığımız günler geçti. Aklıma çok ilginç bir fikir geldi. Herkes sağlamdı fiziksel olarak. Bulduğum kağıtları herkese eşit parça gelecek şekilde yırttım ve hayallerini yazmalarını söyledim. İçki stoğumuz tükenmişti, boş şişeleri saklıyorduk. Hepsi mürettabata ve diğer kişilere yetecek kadardı. Hepsini bir şişe verdim. Hayalinizi yazdıktan sonra şişeye koyun ve denize fırlatın, dedim. Bize bir şey olursa bizden bir kalıntı bulacaklardı denizde. Herkes aynı anda şişelerini denize attılar. Ben de yazabildiğim kadarını yazıp şişeyle beraber yolladım denizin derinliklerine. Tam gaz devam ettik yol almaya...
Bundan tam 1 yıl sonra araştırmaya çıkan güvenlik gemileri şişeleri bulurlar. Karaya döndüklerinde hepsini açıp okudular. Birbirinden farklı ve gerçekleşmesi mucizeye bağlı hayaller vardı. Kimilerinin çok masumdu, kimilerinin de bir o kadar aşk dolu... Sevgi isteyen bile vardı. Sevgilisini görmek isteyenler de az değildi. Üç kişi her şeyin dengede olduğu bir hayat istiyordu. En son açılan şişede ise aynen şu yazıyordu: ''Bunların hepsi birer hayaldiler. Şaşırdığınıza eminiz, biz gemimizi hayallerimizle yürüttük ve kaybolduk sonsuz okyanusta. Bizi bulmaya kalkmayın, gittiğimiz yere sadece biz gidebiliriz. Hayalime gelince, herkes bizim gibi hayallerini gerçekleştirmek için yola çıksın''
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder